Erkek Cinsiyet Eşitliği ve Eşitsizliği Hakkında Bilgiler
Makalede toplum cinsiyet eşitsizliğinin iktidarı, eşitsizlik alanının yaratıcısı olan Erkek-Erkeklik gibi olgular üzerinden bir sunuş gerçekleştirilmiş. Makalenin yazarı Feminist bir bakış açısıyla kaleme aldığı yazında gündelik pratiklerden ve pek çok yabancı yazardan kendi savını güçlendirmek için alıntılamalarda yapmıştır. Düz, sade, akıcı anlaşılır bir dil kullanmıştır. Ve toplumsal cinsiyet olgusunun erkek tarafının Türkiye’de çok değerlendirilmediğinde altını çizmektedir.
Makalede de değinilen ve gündelik yaşam pratiklerinden bizim de toplum içinde karşılaştığımız pek çok söylem mevcuttur. Bunlardan en önemlisi belki de “dişi gibi konuş”, ”dişi gibi düşünme” söylemleridir. Bu söylemlerin yaygınlık kazandığı toplumda erkek egemenliğinin yelpazesinin çok geniş olduğunu söylemek mümkündür. Ve erkeklik pratiği kadınlıktan farklı olarak iktidar pratiği biçiminde şekillenme özelliğine de sahip kılınıyor. Tarihsel arka planda bu pratiğin temellerini indirgeyerek açıklamaya çabalarsak analizin bütününü görme ihtimalimiz de olacaktır. Bunun içinde toplumun başlangıçtaki yaşam biçimini düşündüğümüzde o dönemler insan-doğa arasındaki ilişkilerin ve mülkiyetin kaynağının kimde olduğu hususu; eşitsizliği de başlatan unsurdur. İnsanın doğa ile olan ilişkisinde Besin Toplayıcılığı, Çapa Tarımının yaygın olduğu dönemlerde kadının daha üstün olduğu bu toplumda, hiyerarşinin az olduğu, saldırganlık ve rekabetin engellendiği, kamu-özel alan ayrışmasının en aza indirgendiği dönemde kadın tarafından yaratılan bir cinsiyet eşitsizliği biçimi ortaya çıkmamaktadır. Fakat toprağı sürme mevzusu Saban Tarımına geçilmesi kadını ev içine hapsetmiştir, kadını tarla gibi özdeşleştiren ona hükmeden sembolik erkeklik betimlemeleri yapılmıştır. Tarım- din ilişkisinde bağ kurduğumuzda. Adem ve Havva’nın dünyaya gönderilmesi ve eşitsizliğin ilk örneği denilebilir belki de toplum tarafından rollerin temellendirilmesi. Eril kültürel motiflerin günümüz endüstriyel post modern toplumlarında bile kültürün atfettiği şekilde akıl-muhakeme erkeğe, akıl dışı dürtüler ise kadına sembolize edilmiştir.
Edlay ve Wetheral’ın ifadesine değinirsek erkek iktidarının esas mahkumunun erkek olduğu ve bu paradoksunda hem üreticisi hem de ürünü hale gelmesini beraberinde getirmektedir. İdeolojini hem sahibi hem kölesi olma durumu. George Orwell’dan yapılan alıntılamada sırf toplum içinde baskı altında kaldığı için sakinleşmiş bir fili öldürme güdüsü, kendisinin korkak olduğunun zannedilmemesi, güçsüzlük olarak sınanmak istememesi gibi. Hatta erkeklik geyiklerinin döndüğü alanın içinde insanların çoğunluğa uyarak o geyiği bozmaması, ikircikli olma hali durumu bu dışlanmama etkisinden dolayı bireyler bu merkezde veya bu merkezin kenarında sosyalizasyon sürecine de girmiş oluyorlar ve birey oluyorlar. Kozanoğlu’ndan yapılan alıntılamada aslında yanlış bir olay demek ve yanlışa ses çıkarma vurgusu da önemlidir.
Erkeklik pratiğinin aslında temellerinin atıldığı aileye indirgenecek bir perspektiften baktığımızda şu denli yanlış söylemlerde bu pratiğin daha temelden yanlış atılmasına sebebiyet vermektedir. Hadi göster amcalara veya erkektir yapar. Tarzında söylemler erkek çocuğunun gözünde daha yetiştirilme aşamasında karşı cinsi değersizleştirerek büyütülmesine yol açmaktadır. Sosyalizasyon süreci ailede başlar daha sonrasında çevrede biçimlenir. Temelleri iyi atılmış bir birey bu denli kalıpların içine girmeyecektir. En temel dil olgusunu bile cinsiyetçi söylemlerle içerisini doldurmayacaktır.
Makalede toplum cinsiyet eşitsizliğinin iktidarı, eşitsizlik alanının yaratıcısı olan Erkek-Erkeklik gibi olgular üzerinden bir sunuş gerçekleştirilmiş. Makalenin yazarı Feminist bir bakış açısıyla kaleme aldığı yazında gündelik pratiklerden ve pek çok yabancı yazardan kendi savını güçlendirmek için alıntılamalarda yapmıştır. Düz, sade, akıcı anlaşılır bir dil kullanmıştır. Ve toplumsal cinsiyet olgusunun erkek tarafının Türkiye’de çok değerlendirilmediğinde altını çizmektedir.
Makalede de değinilen ve gündelik yaşam pratiklerinden bizim de toplum içinde karşılaştığımız pek çok söylem mevcuttur. Bunlardan en önemlisi belki de “dişi gibi konuş”, ”dişi gibi düşünme” söylemleridir. Bu söylemlerin yaygınlık kazandığı toplumda erkek egemenliğinin yelpazesinin çok geniş olduğunu söylemek mümkündür. Ve erkeklik pratiği kadınlıktan farklı olarak iktidar pratiği biçiminde şekillenme özelliğine de sahip kılınıyor. Tarihsel arka planda bu pratiğin temellerini indirgeyerek açıklamaya çabalarsak analizin bütününü görme ihtimalimiz de olacaktır. Bunun içinde toplumun başlangıçtaki yaşam biçimini düşündüğümüzde o dönemler insan-doğa arasındaki ilişkilerin ve mülkiyetin kaynağının kimde olduğu hususu; eşitsizliği de başlatan unsurdur. İnsanın doğa ile olan ilişkisinde Besin Toplayıcılığı, Çapa Tarımının yaygın olduğu dönemlerde kadının daha üstün olduğu bu toplumda, hiyerarşinin az olduğu, saldırganlık ve rekabetin engellendiği, kamu-özel alan ayrışmasının en aza indirgendiği dönemde kadın tarafından yaratılan bir cinsiyet eşitsizliği biçimi ortaya çıkmamaktadır. Fakat toprağı sürme mevzusu Saban Tarımına geçilmesi kadını ev içine hapsetmiştir, kadını tarla gibi özdeşleştiren ona hükmeden sembolik erkeklik betimlemeleri yapılmıştır. Tarım- din ilişkisinde bağ kurduğumuzda. Adem ve Havva’nın dünyaya gönderilmesi ve eşitsizliğin ilk örneği denilebilir belki de toplum tarafından rollerin temellendirilmesi. Eril kültürel motiflerin günümüz endüstriyel post modern toplumlarında bile kültürün atfettiği şekilde akıl-muhakeme erkeğe, akıl dışı dürtüler ise kadına sembolize edilmiştir.
Edlay ve Wetheral’ın ifadesine değinirsek erkek iktidarının esas mahkumunun erkek olduğu ve bu paradoksunda hem üreticisi hem de ürünü hale gelmesini beraberinde getirmektedir. İdeolojini hem sahibi hem kölesi olma durumu. George Orwell’dan yapılan alıntılamada sırf toplum içinde baskı altında kaldığı için sakinleşmiş bir fili öldürme güdüsü, kendisinin korkak olduğunun zannedilmemesi, güçsüzlük olarak sınanmak istememesi gibi. Hatta erkeklik geyiklerinin döndüğü alanın içinde insanların çoğunluğa uyarak o geyiği bozmaması, ikircikli olma hali durumu bu dışlanmama etkisinden dolayı bireyler bu merkezde veya bu merkezin kenarında sosyalizasyon sürecine de girmiş oluyorlar ve birey oluyorlar. Kozanoğlu’ndan yapılan alıntılamada aslında yanlış bir olay demek ve yanlışa ses çıkarma vurgusu da önemlidir.
Erkeklik pratiğinin aslında temellerinin atıldığı aileye indirgenecek bir perspektiften baktığımızda şu denli yanlış söylemlerde bu pratiğin daha temelden yanlış atılmasına sebebiyet vermektedir. Hadi göster amcalara veya erkektir yapar. Tarzında söylemler erkek çocuğunun gözünde daha yetiştirilme aşamasında karşı cinsi değersizleştirerek büyütülmesine yol açmaktadır. Sosyalizasyon süreci ailede başlar daha sonrasında çevrede biçimlenir. Temelleri iyi atılmış bir birey bu denli kalıpların içine girmeyecektir. En temel dil olgusunu bile cinsiyetçi söylemlerle içerisini doldurmayacaktır.